Ev Yolu ve Badem 

Bir süredir masallar üzerine düşünüyorum. Neden önemlidir? Bu kültür unutulup giderse ne olur? Yeni masallar nasıl yaratılır? Masal ne işimize yarar?


İstanbul’daki evimiz Ortaköy'de, doğanın ortasında diye tarif edebileceğim bir yerde. Oturduğumuz site eski ve büyük bir alanda kurulu, duvarları yok, sokaklara ve bahçelere yayılmış bloklardan oluşuyor. O bahçeler ise çok yıllık ağaçlar, çalılar, çiçeklerle dolu. Eve giderken bir kaç tane farklı yoldan yürüyebiliyor ve sitedeki tüm bitkileri selamlayabiliyorum.

Bahar ayları ilk geldiğinde yıldız çalılarının ve sarı patlangaçların açışını izlemek için, sitenin doğu tarafına gitmeyi, yazları ise iki duvar arasındaki gölge bir koridorda açmış olan rengarenk, dev ortancaların arasından yürümeyi severim en çok. Kışın, ağaç gövdelerini ve çıplak dallarını izlemeye bayılırım. Onların yağmurla değişen tonlarını, çizgilerini, yapraksız siluetlerini… Bir dut ağacının çıplak ve ıslak gövdesinin ne kadar güzel olduğunu henüz fark etmediyseniz şimdiden gözünüze bir dutu kestirin ve bu kış bir fırsat bulup bakın isterseniz. Ocak sonrası fışkıran radikalar, turp otları, yine bahar boyunca açan çeşit çeşit sarı beyaz papatyalar, mor süsen çiçekleri, şebboylar… Mis kokulu defne ağaçları, papaz eriği, kiraz, vişne, tatlı ve acı badem, kompostoluk erik, sıra sıra ulu çınarlar, fıstık çamları, erguvanlar, dutlar ve şu anda ismini sayamadığım niceleri. Hemen hemen her biriyle bir iletişimim vardır. Yanlarından geçip giderken selamlaşır, bazen takılır, bolca konuşuruz. Bitkilerle sesli konuşmaktan korkmam, başkalarının hakkımda ne düşüneceklerini umursamam. Bazen bir kedi yavrusu gibi sevdiğim, bazen ise dertleşip akıl danıştığım dostlarımdır onlar benim. Yaşamlarını gözlemler ve üzerlerine düşünürüm. İçlerinden birinin bir ihtiyacını fark ettiğimde bunu yapmaya çalışırım. Varlıkları beni ve benim gibi doğanın bir parçası olduğunu hisseden herkesi mutlu eder. Onların sayesinde eksik olmayan kuş sesleri arasında bu bahçelerde dolaşmak, ve o cıvıltılarla günün ilk saatlerine uyanmak, her mevsim çok güzeldir.

Bu güzel bahçenin benim için en özel yeri, sağlı-sollu ağaç ve çalıların yaşadığı iki alanın tam ortasından, bizim bloğun kapısına doğru inen basamaklardır. Buradan inerken, yolu çevreleyen ağaç ve çalılar, zarifçe uzanıp, mevsimine göre size çiçek veya meyvelerini sunar. Böyle güzel bir bitki tünelinden geçerek eve ulaşmak her zaman çok keyiflidir. En çok da benim için büyülü bir zaman olan bahar aylarında yürümeyi severim bu basamaklarda.

Merdivenlerin başında, basamakların hemen dibinde çok güzel bir badem ağacı vardır. Bu badem ağacı, bahar dışındaki aylarda kendi varlığını pek hissettirmez. Biraz bodurdur, yoğun bir bitki örtüsünün içinde kendine has bir yer bulmuş ve diğer her şey ile bir bütün halindedir. Ancak kışın son günlerinde diğer tüm ağaçlar çıplak gövdeleriyle dururken o bir anda gelin gibi donatır kendini. Her seferinde şaşarım bu duruma çünkü öyle tek tük olmaz çiçek açışı, bir sabah kalkarım ve üstünün pembe bir örtüyle kaplandığını görürüm. Öyle yoğun açar ki, dallarını çiçeklerinden göremezsiniz. Bir taç gibi yolun bir yanından diğer yanına uzanan kollarına rahatlıkla uzanıp, çiçeklerin mis gibi kokusunu içinize çekebilirsiniz. Biraz durup izlerseniz arıların çiçeklerin içinde debelenerek kendilerini arsızca polenlere bulamasına, sıralarını bekleyen, rengarenk kelebeklerin ise çiçeklerin üstlerinde hafif ve telaşlı uçuşmalarına kolaylıkla şahit olabilirsiniz. Bu anlar gerçekten çok güzeldir ancak asıl büyü, çiçeklerin taç yaprakları, yavaş yavaş dökülmeye başladığında ortaya çıkar. İşte o görüntü, insana iyi ki yaşıyorum dedirten en güzel anlardan biridir. Günün sonunda, yorgun bir şekilde evinize dönerken, merdivenlere geldiğinizde, ancak bir masalda ya da masalsı bir film karesinde göreceğiniz o ana şahit olursunuz. Önünüzdeki tüm basamaklar küçük pembe noktalar halinde badem çiçekleriyle kaplanır ve hafif bir meltemle uçuşarak diğer her şeyle birlikte havada ahenkle dans ederler. İçimde bir müzik çalmaya başlar. Esinti, salınım, çiçekler ve melodi muazzam bir bütünlük oluşturur. Zaman yavaşlayarak genişler. Ve bu küçük koridor, beni alıp bir masalın başkahramanı yapar. Bazen uçsuz bucaksız çöllerin ortasında bir vahada bulurum kendimi, bazense, bir dağın zirvesinde baharla neşelenen bir kuş olurum. İçimde canlanan duyguların peşine düşer, onlarla yaşar, hayal eder, güler, oynarım. Sadece bir iki gün süren bu büyülü zaman geldiğinde hep aynı heyecanı hisseder, zamanımın çoğunu buraya gelip masalımı yaşayarak geçiririm. Bana ölümsüzlüğümü hatırlatan bademe ve doğa anaya sevgilerimi sunarak yaşadığım her ana şükrederim.

3 kış önce o badem ağacını ansızın kestiler. Akşamına haberimiz oldu. Kesme sebepleri ise insanlar yoldan geçerken, dallarına kafalarını çarpıyorlarmış, tehlikeliymiş. Doğada insanoğlundan daha tehlikeli bir tür olduğunu sanmıyorum. Ne onun için savaşabildim ne de vedalaşabildim, artık her gün kesik kökünün yanından geçiyorum. Geçerken içimde bir utanç oluyor, ona karşı kendimi mahcup hissediyorum. Haberini aldığımız akşam, üzerine konuşamamış, acımın ve öfkemin üstünü kalın bir toprakla örtmüştüm. Ardından bahar gelip de diğer bademler çiçeklerini rüzgarla savurmaya başlayınca kalbimdeki acı da ortaya çıkmış ve gözlerim yaşlı oturup size bu satırları yazmıştım.

Dedim ya bir süredir masalları düşünüyorum. Bence masalları yeniden sevip, hayatımıza katabilirsek bir canlıyı öldürmektense onun güzelliğini görüp bunu hep birlikte kutlayabiliriz. Bu anlayış kafamızı o hiç bitmeyen zihin konuşmalarımızdan kaldırmamızı ve dallara çarpmak yerine onların sunduğu mucizenin bir parçası olmamızı sağlayabilir. Hiç fotoğrafını çekmemiştim bademin, o büyülü anlarımın içinde bir kez bile aklıma gelmemişti. Şimdi o basamakları onsuz fotoğrafladım. Hoş çekseydim de bu masalın ne kadarı sığardı ki küçücük bir kareye?